İtiraf

Dayanamayacağım, yüzüne karşı söyleyeceğim: Sen bir günlük değilsin blog, hiç bir zaman da olmadın. Hep sevdim seni, ama paylaşamıyorum sırlarımı seninle günlüğümle paylaştığım gibi. Mavi Kaplı Defter bile hakkımda daha çok şey biliyor, Kasım ayını yarıladığım Sevgili Günlük ise artık daha iyi tanır olmuş beni benden. Onlara bile söylemedim bazen düşüncelerimi, onlardan bile sakladım bazı duygularımı. Ama sen blog, farklısın. Çünkü sen blog, bir günlük değilsin; tıpkı benim bir türlü mutlu olamadığım gibi.

Comments

  1. Ayna-i Marzî

    Evet bloglar bir günlük gibi olmuyorlar. Ama ben blogları günlükten daha çok seviyorum. Hatta hayatımda ne zaman günlük tutmaya başlasam, muhakkak bırakmışımdır. Ama blogta beni çeken bir nokta var sanırım, o da kimi zaman yazılarımdan değerli yorumlar oluyor. Kendine ait şeylerin üçüncü şahıslar tarafından okunduğunu bildiği için insan, içindekileri istediği gibi yazamayabiliyor fakat. Oysa günlüğü yazan kişiden başkası okumuyor, bu yüzden daha bir rahat davranabilir kişi. Fakat dediğim gibi günlük bana bir şey ifade etmezken blog'u daha çok seviyorum. Arşivime bakarken ne yazdığımdan çok gelen yorumları kurcalıyorum, içlerinde cidden çok etkilendiklerim, beni şevklendiren, sevindiren, güldüren yorumlar var.

    Mesela günlükte yazdığım sayfaları yırtıp atmışımdır hep; ama blogta yapamıyorum bunu. Ya yorumlardan sebep, ya da bana ait bir şeyler taşıması için, sebebini tam bilemiyorum maalesef.

    Mutluluk için ne söylesem klişe olacak sanırım. Mutluluklarım hep anlık olmuştur, geriye dönüp baktığımda da şu sıralar çok mutluymuşum diyemiyorum. Öfke gibi bir duygu sanırım, anlık geliyor ve geçip gidiyor sormadan. Oysa bilmiyor ne kadar sevildiğini; ama belki de o ufak anların kıymetini bileyim diye kısa bir an duruyor benimle. Daha sonra da "beni bir anlık tatmanın bedeli uzun bir müddet kendini bensiz, tanımlayamadığın, tatsız duygular hissetmendir" der gibi kaçıyor adını koyamadığım, uzun müddet devam eden duygularımla; karmaşalarımla yalnız bırakarak.

    İnsanların yüzüne bakıyorum, kimisi hep gülümsüyor, kimisi somurtkan. Acaba hep gülen için de diyebilir miyim, "daima mutlu olan kişi işte böyle birisidir" diye? Yoksa bir şeyler öğrendikçe azalır mı mutluluk?

    "Benim bedelim ancak bilmektir. Ona sahip oldukça ben kaybolurum, çünkü ikimiz de ender bulunan nimetleriz. Her ikimizden bir insanda bulunması adaletsizlik olurdu, birimize sahip oldukça ötekimiz terkeder onu, arada bir hatırlatmak için anlık olarak gelir."

    Belki, devamlı çocukluğumdaki duyguları istememin sebebi budur, o zamanlar şimdi öğrendiklerimi bilmezdim. Kendi etrafmda dönen bir dünya varken, büyüdükçe dünyanın benden ibaret olmadığını öğrendim. Öğrendikçe bedel olarak mutluluğumu kaybettim. Artık mutlu olmak için sahte olan şeylerle aldattım kendimi. Dedemin getirdiği bir çikolata mutlu olmam için yeterken hiç bir şey tatmin edemez oldu.

    Belki de tamahkarlığımdır; tatminsizliğimdir buna sebep. Sanki mutluluk; "Sen bu dünyaya ve içindekilere iyice dalıp tamahkar oldun. Oysa tamah en korktuğum ve kendisinden sakındığım şeydir. O kadar tamahkarsın ki hem benden hem tamahkarlığından vazgeçemiyorsun. Oysa ben ona dayanamıyorum, terkediyorum bu yüzden seni. Benim arkadaşım olacak bir duygu varsa o da ancak tevekküldür. Onu tanıdıkça severim, aşık olurum, alışırım, bırakamam. Bana sahip olmak istiyorsan tevekkel olmalısın."

    Bilemiyorum mutluluk için bu tanımlamalar doğru mudur, belki hepsini içine alır, belki hiç birini. Ama bildiğim bir şey var, en son ne zaman mutlu olduğumu hatırlamıyorum...

  2. erengy

    En son ne zaman mutlu olduğumu hatırlıyorum ben, dün akşam idi hem de. Mutluydum, çünkü bir grup insanı mutlu edebildim. Artık garip bir şekilde başkalarını mutlu etmeden mutlu olamıyorum, bu da yeni bir soru doğuruyor kafamda. Hayattaki tek mutluluk kaynağım başkalarını mutlu edebilmek ise, bencil sayılır mıyım?

    Yeni bir yazı yazayım ben en iyisi.

    Not: Şikayet ettiğimi düşünme sakın; aksine, gayet memnunum bu durumdan. Ama benden daha çok yazıyorsun blog'uma, ve o kadar güzel yazıyorsun ki, sana devredeceğim bu gidişle. (:

  3. Ayna-i Marzî

    Hımm bu sorunun cevabı sanırım yazı ile yarım olur, kişinin kendisiyle alakalıdır. Mesela eğer karşıdakilerini mutlu etmeyi onlar gerçekten mutlu olsunlar diye mi, yoksa kendin mutlu olmak istiyorsun diye mi istiyorsun? Onları mutlu ederken düşündüğün sadece onların mutlu olması mı, yoksa işin sonundaki kendi mutluluğun mu?

    Diyelim ki seni mutlu ettiği için başkalarını mutlu etmek istiyorsun. Bu bencillik gibi durabilir derinine inersek. Yine de şu soru karşımıza çıkar:
    "Niye başka bir şeyle değil de sadece karşıdaki insanı mutlu etmekle mutlu oluyorum?"

    Neticede çok incelersek bencillik olabilir ama en masum bencillik bu olur sanırım. Çünkü işin ucunda bencillik bile olsa başka insanları mutlu etmek var, bu da dünyaya güzel bir şeyler katmak demek.Keşke her bencil böyle olsa demek kalıyor bana :)

    Mesela kendisini bencil sayarak kişi şöyle de diyebilir:
    "Eğer ben başkalarını mutlu etmeyi kendim için istiyorsam bu bencilliktir, o halde bencilliği bırakmam için onları mutlu etmeyi de bırakmalıyım."
    Evet görünüşte bencil olmamak için yapmış olabilir bunu; ama neticede başkaları için de hiç bir şey yapmayarak bir şey katmamış olur bu dünyaya ve kolaya kaçmış olur. Sorunun cevabı bunların hiç biri değildir muhtemelen, dediğim gibi kişinin kendisiyle, kendi cevaplarıyla alakalıdır daha çok, benim varsayımlarımdansa.

    Teşekkür ederim; ama bendense bu blogta bir şey var. Zira bütün yazdıklarımı şu yorumunuzu bırakın sayfasında yazarsam aklıma geliyor, kendi blogumda bile gelmiyor aklıma. Belki de değindiğin konular ilgimi çekiyor ve bunlar için söyleyebileceğim bir şeyler var, o yüzden uzun oluyor böyle. Güzellik konusunda ise yazdıklarım bana çok klişe gibi gelmesine rağmen yine de buraya yazıp göndermek hoşuma gidiyor. Bak bencillik işte böyle olur :)

  4. erengy

    Gerçekten ne istediğimden emin olsam, çözüm yoluna ulaşmak için hiç değilse bir adım atmış olacağım zaten. Yalnızca nefsimi doyurma kaygısıyla, zihnimin veya duygularımın basit birer oyunu sonucunda kendimi mutlu edecek davranışa yönelip yönelmediğimden emin olamıyorum. Diğer bir deyişle duygularımdan ve asıl önemlisi dürüstlüğümden şüphe ediyorum, kendime karşı olan dürüstlüğümden.

    Benim de seninkine benzer bir amacım var hayatta, veya amaçlarımdan biri de o en azından. Dolayısıyla böyle şeyler ne kadar küçük ve ne kadar önemsiz gibi görünse de kafama takmadan duramıyorum, duramayınca da yazıyorum sağa sola. Sizler de okuyunca hafifçe gülümsüyorsunuz tabii. Gördüm işte oradasınız, saklanmayın boşuna. (:

  5. Ayna-i Marzî

    Sanırım sen kararını vermiş gibisin kesinlikle gülümsediğimize dair, ama bu yazıları okurken "ne kadar ufak şeyleri takıyor kafasına ve bunları yazıyor sağa sola" şeklinde düşünüp gülümsememiştim ben. Benzer şeyleri takıyorum kafama ben de zaman zaman zira. Ama işte verdiğim hiç bir cevap tatmin etmiyor beni, dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum, yoruluyorum bazen, her şeyi boş veriyorum.

    Bu soruların cevaplarını ya sağa sola yazarak bulabileceğiz/bulamayacağız, ya da artık bizden bir parça gibi kabul edip alışacağız, yine de öğrenmekten geri kalmak istemeyeceğiz belki de.

  6. erengy

    Gülümseme kısmına seni dahil etmek istememiştim, daha genel bir 'sizler' idi o. Ama dışarıda bir yerlerde "Ya bırak hocam yılbaşı yılbaşı, içelim güzelleşelim!" diyecek bir milyon kişi bulabilirim. Facebook'ta kampanya başlatalım hatta bunun için. (:

  7. Ayna-i Marzî

    :D

    Ben onları kastettiğini hiç düşünmemiştim :)

    Eh onların deyimiyle onlardan daha güzel insan da yoktur şu dünyada her halde. Ne de olsa içince güzelleşiliyor :)

  8. erengy

    Google'a itiraf yazmak suretiyle bu sayfaya gelen insanlara selamlar. Yahu başka işiniz gücünüz yok mu da insanların itiraflarını merak edip okuyorsunuz? Çıkın dışarı, çıkın dedim! xD

  9. Ayna-i Marzî

    İnsanoğlu, meraklıyız işte. Kim bilir bu bloga gelene kadar kaç kişinin daha itiraflarını okumuşlardır :)