Nadas

Doksan sekiz yılının sonunda yazmıştım ilk kez, on yaşındaydım. İçine her türlü duyguyu ektiğim bir sevgili günlük oldu odamda. Mutluluktan akan yaşları, uzun bir yolculuğun tıkırtılarını, gözlerimdeki ağır perdeyi ve yüzyılın en sıcak kışını da yazdım yazdığım diğer her şeyle birlikte. Benden başka kimse okumadı benim okuduklarım haricinde; ama bazen hepsini birden okumak istedim ki yardımcı olsun anlamak isteyenlere. Konuşamıyordum veya konuşmuyordum ama az da olsa yazıyordum. İlk hangimiz verdik selamı hatırlayamasam da izdiham ile tanıştım; yazdıkça sevdim ve yazdım ve yazdım daha önce hiç yapmadığım kadar. Derken öylesine istedim ve özledim ki yalnızlığı, terk ettim kalemi en çok sevdiğimle birlikte. On yıl boyunca yazdığım o defterin son sayfası asla dolmadı.

Şimdi bakıyorum da, bir yıl olmuş yazmayalı. Hayatımla özdeşleştirmenin getirdiği saf bir batıl inançtan ötürü bir türlü dokunamadım o sayfaya. Aynı defterden bir tane daha buldum ki komik denecek kadar kolay oldu bu, fakat hep bir bahane aradım ona layık bir başlangıç yapabilmek için. Aynı şey burası için de geçerliydi. Bir sevgili günlük değildin belki ama sen de sevgiliydin okur. Bunca zaman yazma ihtiyacımı farklı mercilerde karşılamaktan başka çare bulamadım. Bazen bir dergi oldu bu bazen mavi kaplı bir defter; hem açık hem saklı sayfalara ve hatta gerçek anlamıyla suya bile yazdım yazmak istediğimde. Yine de biraz kendimi ve en çok da seni özledim. Yine az uyudum, uyumadım, yazdım. Ne sana layık oldu olmasını istediğim gibi, ne de sık yazacağım eskisi gibi ama ileriye doğru bir adım olsun bu. Ve sen bir yana o defter ki örtünün altındaki hayat; artık dinlenmiş olmalı.